23 Mart 2012 Cuma

SAN FRANCISCO' DAN TECRÜBELER



Yine yaşanmış bir örneğim var sizler için. Üniversitedeyken Gülşen' i ( örneğimizin baş kahramanı ) sınıfta çok sık göremezdim ama ne zaman bir organizasyon olsa hooop altından muhakkak Gülşen çıkardı. Üniversitenin sadece ders çalışmaktan ibaret bir yer olmadığının ve sosyalleşebilmenin de en gerekliler listesinde yer aldığının verilebilecek en güzel örneklerinden biri bence. Bu sosyal, medyatik, karizmatik ve en önemlisi mücadeleci arkadaşım yurt dışına gitme çabalarıyla sizlere güzel bir ilham kaynağı olur diye düşündüm ve kendisinden anlatmasını rica ettim. Sağolsun beni kırmadı ve anlattı. İşte şimdi sımsıcak, içten bir paylaşımla başbaşa bırakıyorum sizi:) Gülşen ile "San Francisco" ya gitmeye hazır mısınız:)

İki başarısız ÖSS sınavından sonra üçüncü girişimimde başarılı olup 2006 Eylülünde Akdeniz Üniversitesi işletme bölümü için hazırlık sınıfının ilk dersine gittiğim gün, beni üniversitenin kapısında kırmızı halıyla karşılayacaklarını sanacak kadar zor bir işi başardığımı düşünüyordum. ÖSS bende nasıl bir psikolojik çöküntü yarattıysa bana kırmızı halı hayali bile kurdurmuştu, şöyle Oscar heykelciği alıyormuşum gibi… Neyse ki ilk gün güzel ülkemin dört bir yanından gelen şaşkın ve ne yapacağını kestiremeyen öğrencileri görünce kırmızı halı hayali daha fazla sürmeden ortadan kayboldu. Hazırlık sınıfına gitmeye başladım bir ay geçti iki ay geçti ama hayatımda o hep bahsedilen müthiş üniversite değişimi hala yoktu. Ya ben beklentilerimi çok yüksek tutuyordum ya da gerçekten ters giden bir şey vardı. Birkaç ay sonra work and travel sistemini tanıtmak için bir hoca derse geldi ve sistemi o kadar basit ve kolaymış gibi anlattı ki bu sefer beklenen değişimin yurtdışına gitmeyle elde edileceğini düşünmeye başladım hatta hemen yarın gidebilirmişim gibi geldi. Akşam eve gelip de evdekilere ‘Ben Amerika’ya gideceğim’ dediğimde ‘İnşallah’  yanıtı aldım. Çok büyük kelimedir ‘inşallah’ nasıl yorumlanması gerektiğini bildiğin sürece. Bizim ailede ‘inşallah’ ın açılımı yaptığın işi engelleyecek değiliz ancak bu konuda bizden fazla destek bekleme. (Artık buradaki destek durumun gerektirdiği ihtiyaçlara göre değişiyor).

O gün kafama koydum bir şekilde gitmeliydim yurtdışına… Okulda katıldığım tüm konferanslarda konuşmacıların tek söylediği şey ‘başarılı olunmak isteniyorsa bir fırsatını bulup yurtdışına gidilmeli’ oluyordu ya da onlar çok şey söylüyordu da benim aklımda kalan tek kısım bu oluyordu, algıda seçicilik denilen şey bu olsa gerek.

Üniversite boyunca yurtdışına gidebilmek için neredeyse denemediğim yol kalmadı. Daha önce yurtdışına giden arkadaşlarımla konuşup fikir edindim, Erasmus sınavına girdim geçemedim, Da Vinci programına başvurdum seçilmedim, burs imkanını zorladım; okulda başarılı olmadığım için alamadım ama yılmadım kafaya koymuştum bir kere.

Tüm bu süre zarfında yazları çalışmayı ihmal da etmedim. İşletme okuyordum sonuçta ve eğer bu bölümle ilgili bir yerde çalışacaksam; tecrübenin, üniversitede aldığım teorik bilgiden daha fazla olması gerektiğini biliyordum. Çalışmadığım tek yaz hazırlıktan birinci sınıfa geçtiğim yazdı. Bir sonraki yıl, sektördeki diğer firmalarla kıyaslanınca küçük sayılabilecek bir turizm acentesinde fatura kontrolörü olarak işe başladım. İş yerim benden memnundu ben de onlardan bu sayede diğer yazlar iş aramak zorunda kalmadım. Hatta staj yaptığım yaz normal çalışmamı sürdürüp stajyer maaşı yerine normal maaşımı almaya devam ettim. Çalıştığım her yaz üniversite kayıt tarihinden sonra iş yoğunluğu azalıncaya kadar çalışmaya devam ettim, dersler ve sınavlar bitmeden sezon başlangıcında çalışmaya tekrar başladım. Ben gerektiğinde aşırı çalışarak özveri gösterdim onlar da benim ihtiyacım olduğunda desteklerini esirgemediler. İlk yaz muhasebe departmanındaydım ama operasyon departmanı çok daha hareketli geçtiği ve İngilizce pratik yapma imkanı daha çok olduğu için gözüm o departmandaydı. Çalıştığım şirketin operasyon müdürü zor insandır, orada bir yaz çalışabilmem ve o iş için yeterince güçlü olduğumu kanıtlamam için iki yıl dil dökmem gerekti ( ki gerçekten turizm sektöründe operasyon kısmı tamamen fiziksel dayanıklılık gerektiriyor, 24 saat aralıksız çalışmam gereken günler oldu) neyse ki sonunda kabul etti ve 3. Sınıfın yaz ayını da operasyon departmanında çalışarak geçirdim. Gerçekten zor işti gerekirse bir daha yapar mıyım diye kendime sorduğumda cevabım asla oluyor ama orada çalıştığım için pişman mıyım kesinlikle hayır. Her yaptığım iş bana bir tecrübe kattı, katmaya da devam ediyor. Bu arada şirket küçük olduğu için sezonun yoğun olduğu dönemlerde extra işler de yapmak gerekebiliyor. Bir departmanda yoğunluk azalınca diğer departmana yardıma gittim bu sayede rezervasyon ve kontrat departmanları hakkında da az çok bilgi sahibi oldum. Durum böyle olunca bir şekilde tecrübelerim arttı ve artık yazın çalışan stajyer konumundan ihtiyaç duyulan eleman konumuna geçtim. Bu sayede birçok arkadaşımın 4. Sınıfta yaşadığı ‘biz şimdi bu kadar yıl okuduk ama ne iş yapacağız’ paniğini yaşamadım. Hem okuldan sonra ne iş yapacağımı hem de az çok tecrübe ettiğim için nerede çalışmak istemediğimi iyi biliyordum.

Üçüncü sınıfın sonlarına doğru ben hala nasıl yurtdışına giderim planları yapıyorum. O senenin yazında, benim bu kadar çabaladığımı ama bir arpa boyu yol gidemediğimi gören (burada adını veremeyeceğim) bir hayırsever okulu uzatmadan bitirmem şartıyla bana yurtdışında 3 aylık dil eğitimi için burs sağlayacağını söyledi. Aman Allah’ım ne büyük mutluluktu rüyalarım gerçek oluyordu. Yalnız ufak bir sorun vardı benim okulu uzatmadan bitirmem zor görünüyordu(ki bu teklif gelmeseydi sıradaki girişim Avrupa Gönüllü Hizmeti olacaktı, ona başvurmayı hala düşünüyorum.

Nitekim de öyle oldu son senenin son finallerinde 2 dersten kaldığımın için okul tam bir sene uzamıştı. Yarım dönem de değil tam bir sene bu da demek oluyordu ki burs hayalleri gökyüzüne uçup ortandan kaybolacak.  Yaz okulu açılmayan, bütünlemesi olmayan, hocaları fakültenin en sağlam hocaları olan iki dersi yazsam roman olur bir hikâyeyle 3 ay içinde verdim ve mezun olabildim. Bu arada hala çalışıyorum tabi.  Neyse dil okulu için gerekli işlemleri başlattık; okulu, kalacak yeri, pasaportu, vizesi vs bir sürü işlemden sonra Ocak ayında 3 aylık kurs için San Francisco ya geldim.

Geldiğimden beri gördüklerim her şeye olan bakış açımı değiştirdi. Amerika benim hayalimdi ve gerçekten yaşamak istediklerimi yaşadım belki ama birçok şeyi de yargılamama neden oldu.

Başlarda otobüse bindiğimde gördüğüm sistemden tutun da geri dönüşüme duydukları hassasiyete kadar bu kültüre dair ne varsa bende ‘adamlar yapmış abi ’ imajı yaratıyordu. Daha sonraları fark ettim ki onların bu sistemi yapmak için gerekli duydukları enerjiyi nereden aldıklarından bile haberleri yok. Kocaman arabalarına koydukları ucuz benzinin ‘demokrasi götürdükleri ülkelerden’ ne şekilde geldiğinden haberleri olmadan haberleri varsa da umursamadan mutlu mesut yaşıyorlar.

Gerçek Amerikalı denilebilecek kimse yokken sadece birkaç nesil önce ailesi buraya gelmiş İtalyan, İrlandalı, Polonyalı, Meksikalı, Çinli birçok insan ‘burası Amerika ve bizde Amerikalıyız’ dediklerinde biz neden kendi ülkemizde yüzyıllardır birlikte yaşadığımız insanlarla bugün savaşıyoruz sorusunu sorduruyor insana.

Babaların, sırf çocukları anne ilgisinden eksik kalmasınlar evde sıcak yemek pişsin diye çabaladıkları bir ülkenin ferdi olarak, buradaki annelerin dondurulmuş ürünü mikrodalgada 5 dakikada ısıtıp yemek yaptım demesi bile çok şaşırtıyor beni.

Hala kapalı sayılabilecek bir toplumun üyesi olduğum düşünüldüğünde bu kadar çok eşcinselin, halk tabiriyle, uluorta yerde gösterdikleri cesur davranışlar ‘ Allah bu ülkeyi neden helak etmiyor’ diye de düşündürüyor. Taş yağacak maazallah diyesi geliyor insanın. Hani çok geri kafalı bir insan olduğumdan değil de normal denilen çiftlerin bile sergilemediği davranışları eşcinsellerde görünce gerçekten şaşırıyor insan. Harvey Milk bugünkü Castro’yu görse gurur duyardı herhalde.

Türkiye’de bir kilo elma alabileceğin parayı, burada eline almaya tenezzül etmeyeceğin tek bir elmaya veriyor olmak ayrı bir tartışma konusu. Burada bir başkadır benim memleketime bağlanıyor olay.

Bendeki ‘Japon, Koreli, Çinli, Taylandlı vs tüm Asyalıları Çinli olarak tanımlama’ mantığı diğer milletlerin de Türkiye’yi şeriat uygulanan İslam ülkelerinden saymasıyla aynıymış. Durumun öyle olmadığını anlatmak için her Türk kendini gönüllü bir nefer ilan edip büyük bir çaba veriyor. Bu gibi durumlarla karşılaşmakta işin diğer boyutu…

Velhasıl kelam okuldan sonra yurtdışına gitme olayı hele ki Amerika’ya gelme işi ufkumu genişletmedi resmen ufkumda bir çığır açtı. Burası gerçekten Hollywood filmlerinde gösterilen o yer mi gelmiş görmüş olduk; evet orası burası ama içeriği çok farklı. Bizdeki malzemeyle Hollywood’u 10 a katlar 3 le çarparız onu anlamış oldum. Ha bir de bundan sonra kullanacağım cümlelere ‘ben Amerikadayken’ diye başlama lüksüm oldu sanırım….


Alkışlar Gülşen için:) 
Bir kez daha teşekkürler Sevgili Gülşen. 
Umarım senin bu yurtdışına gitme azmin şaşkolojiklerime ilham kaynağı olur:)




2 yorum:

  1. tek nefeste okudum okurken kendimi de gördüm.emeğine sağlık gülşencim ve buna vesile olan zeynepcim :)

    YanıtlaSil